binbir sözlük - edepli edebi sözlük
binbir sözlük, kitapseverlerin özgürce istediği bir konu hakkında tartışabileceği, yorumlarını paylaşabileceği edebi sözlük sitesidir. spordan sağlığa, edebiyattan şiire birçok konu hakkında fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. binbir sözlüğe nasıl üye olunabileceği ve kullanımı hakkında bilgileri aşağıdaki görsellerden bulabilirsiniz.
görsel

görsel

görsel

görsel
bir şeyi bir çok defa yaparak onu gözü kapalı yapabilir hale gelme.

bir işte uzmanlaşma, yatkınlık sahibi olma.
validenin vefatinden 1 hafta önce, hastaneden geldik, kardeşim, ben ve babam oturuyoruz.
normalde zaten babaları bilirsiniz işte, ketum olurlar, sert olurlar, hareketleri ya rahatsız eder ya da rahatlatır...
hiç görmedi valide hanımı komadayken, "ben onu öyle hatırlamam" dedi.

o gece kardeşim karşısındaki, ben de çaprazındaki yataktayım.
ikimize bir bir baktı, "ananızı kaybedersek ikinizin de kalıbını sikerim" dedi. ilk bunu unutmayacağım.

çok sert günlerle geçti benim aile hayatım, babama da saygım sonsuzdur.
bunu kaba kuvvet olarak söylemiyorum ama o laf beni öyle korkuttu ki, şu yazıyı yazarken bile içim ürperdi.

sonra valide hanımı kaybettik.
tahmin ediyorum babam bize çok sinirli ama göstermiyor, çünkü unutamayacağım ikinci lafını da hatırlıyorum...
"kalan zamanımda da torunlarımı sevmek için varım"

bence bizi sildi ama defterde izimiz var, torunların hatrına kabullendi artık.
bu gece uzaya gidecek ilk türk astronot olacaktır. kutlarız kendisini.
ne de olsa "istikbal göklerdedir"
ne güzel adamlar var;
seven,
özleyen,
bekleyen,
ihanet nedir bilmeyen,
aşık olabilen
ve bir de kadınlar var,
böyle adamlara hiç denk gelmeyen..
ama artık gitmek geliyor içimden
bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
dönüşü olmayan yerlere

ataol behramoğlu
i̇spanya, türkiye cumhuriyeti devleti'nin 100. yılı şerefine başkenti madrid'de bulunan the plaza de cibeles meydanını türk bayrağı ile renklendirecek.
önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı , yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz. gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. eğer şimdi değil ise ne zaman ? hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. en iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. en sevdiğim sözlerden biri alfred d. souza’ ya aittir, der ki;
“uzun zamandan beridir hayatı-gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş , hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. sonra hayat başlayacaktı. sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı. “bu görüş açısı mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin. unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. öyleyse;
okulu bitirene kadar,
100 milyar kazanana kadar,
çocuklarınız olana kadar,
çocuklarınız evden ayrılana kadar,
işe başlayana kadar,
evlenene kadar,
cuma gecesine kadar,
pazar sabahına kadar,
yeni bir araba, ya da ev alana kadar,
borçları ödeyene kadar,
i̇lkbahara kadar,
yaza kadar,
sonbahara kadar,
kışa kadar,
maaş gününe kadar,
şarkınız söylenene kadar,
emekli olana kadar,
ölene kadar…..
mutlu olmak için içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. “pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta. oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır. unutmayın “ yarın kimseye vaad edilmemiştir.. ”

murathan mungan
teksas üniversitesi'nden araştırmacılar, depremleri 1 hafta önceden oranında doğru tahmin eden bir yapay zeka algoritması geliştirdiklerini paylaştılar.

araştırma sonuçları hakemli bilimsel dergi bulletin of the seismological society of america'da yayımlandı.
george orwell' ın başta 1984 olmak üzere tüm kitapları.
aldous huxley - cesur yeni dünya
ray bradbury - fahrenheit 451
paulo coelho - hippi
patricia highsmith' in ripley serisi
yuval noah harari'nin tüm kitapları
"oğuz atay, onu ölüme götürecek hastalığını öğrendikten sonra günlüğüne; 'geleceğini kaybetmek, yaşanan zamanı boşlaştırıyor.' diye yazmıştı.
i̇nsanı yaşama motive eden şey yarının merakıdır. bir insanın elinden yarınını alırsan, bu gününü öldürürsün."
birisinin hüngür hüngür ağlayarak kurduğu bir cümlenin, hiç kimsenin gönlüne değmemesi kadar canım yandı o gece. sonra, gırtlağımda yüklemi olmayan bir cümle ile eve döndüm. i̇nsan aptal olduğunu öğrenince eve döner hep.

canımdan kaç can gitti saymadım o gece. kendimin en kıyısında ve kendimin en ücrasında gaseyanlarımın çaresizliğiyle koştum. kendimden kaçtım, bendeki senden,göğüs kafesimin içindeki o mezarlıktan kaçtım. dizlerimin üzerine çöktüm sonra. yol bitti. yol bitince eve döner insan hep

ciğerlerimi tükürdüm bilmediğim bir şehrin hiç bilmediğim bir caddesinin kaldırımında o gece. teselli etmek için uzanan her eli itekleyip senin boşluğuna sarıldım. yanılgılarımı ve yenilgilerimi koydum yanıma. en güzel sana yenildim ben. i̇lk yenildiği yerden eve döner insan hep.

celladıma, omuzundaki gülün hatrına gülümsemenin ne demek olduğunu öğrendim o gece. beni, bir çok kere vurdular çok kez düştüm, ama beni düşüren şeyin senin çelmen oluşunu hazmedemedim. gırtlağımdaki o cümleyi yuttum. anlaşılmadığını gördüğü yerin kıyısından eve döner insan hep.

etimi kemiğimden söküp, canımı yaktım, tarumar ettim, attım seni içimden o gece. ertesi sabah, dışarı çıktım. sokak köpeklerini sevdim, çiçekleri kokladım, demli bir çay içtim. her şey yerli yerindeydi, ben evimde değildim. hayat yeterince ince davrandığında, eve döner insan hep.

en kuytularımdan vuruldum, cinnetlerimi ve cinayetlerimi kustum sokaklara o gece. ayaklarımda milyonlarca yıldır yürünmemiş yolla, sana gelmiştim. kapı dışarı ettin beni. seni öldürdüm zihnimde acımadan. en güzel sen yaktın canımı. canının yandığı ilk yerden, eve döner insan hep.

üzerimdeki beyaz gömleğin kan revan olduğunu gördüm o gece. zihnimde kaç kere vurdum seni, kaç kere öldürdüm kaç kere diriltip kaç kere sevdim hatırlamadan korkuyu zapt ettim. gamzelerin ve sen, göğsümde yedi bıçak ve sonsuz sızı. umudunu kestiği ilk yerden, eve döner insan hep.

kapısında yıllarca beklediğim evden geriye dönerken, bir başkasının kapıyı ilk çaldığı anda eve girişini görmüş kadar canım yandı o gece. sonra bir patikada kendimi bulup, düzlükte tekrar kaybettim. birçok kere veda ettim, gidemedim. i̇stenmediği ilk yerden, eve dönmeli insan hep.

en babasız evlerin, yetim kalmış odalarında çiçekler büyütmüş kadınlar kadar canım yandı o gece. kaburgalarıma saplanmış en paslı hançerleri söküp, geceye yürüdüm korkusuz. ellerinin beyazlığını aradım kuytularda, yoktu. tutacak bir el bulamadığı ilk yerden, eve döner insan hep.

aynalar yolumu kesti o gece kaçtım, kurtulamadım. gölgem gibi benimleydin. ben seni unutup unutup tekrar hatırladım her seferinde ve bu en güzel mağlubiyetim oldu. bir sabah yastığımda bir tutam saçın vardı, kimseye anlatamadım. konuşacak kimse kalmadığında, eve döner insan hep.

bir çocuğun, herkesin salıncakta sallandığı yerde, mendil satması kadar canım yandı o gece. sonra göğsüme, kınına hayran kaldığım bir hançeri saplayıp tam yedi kere çevirdim. herkes gitti, sen kaldın. ben yoktum orda, sen vardın o gece. bir acıyı ev bilince, eve döner insan hep.

göğsümü yumrukladım defalarca yutkunmak, ağlamak için, ağlayamadım o gece. ben, senin yokuşlarında son sürat sana doğru koşarken vuruldum, adım dahi atmadın, dönüp bir kere bakmadın. bir çiçek, cehennemde de çiçekti, darılmadım. kendini suçladığı ilk yerden, eve döner insan hep.

dünya bir ağrıydı göğsümde, göğsümü kanattım o gece. sabahlara kadar, ağladım. bilmediğim şehirlerin sokağında öksüz kaldım. kaçtım, kaçtıkça yakalandım kendime. herkes vardı sen yoktun, babam beni terk etti sen yoktun, annem öldü sen yoktun. kimsesiz kalınca eve döner insan hep.

-gregor(Ali Bayram)
i̇nsanlığımı yitirirken - osamu dazai
10/10

“acı çekenler başkalarının acı çektiğini hissederler.”

görmezden geliyoruz. başka birini tanımanın imkansızlığını. yani, anlamanın ve anlaşılmanın imkansızlığını.”

“dış dünyaya durmaksızın gülümseyen yüzümü gösterirken, iç dünyam ölüydü.”

hayatı en uçlarda yaşayıp defalarca kez intihar girişiminde bulunan bir yazarın bizlere sunduğu tamamiyle otobiyografik özellikler taşıyan sağlam bir kitap.
daha doğrusu sağlam bir psikoloji isteyen bir kitap.

kitapta yozo, tıpkı dazai’nin kendisi gibi yaşamayı asla önemsemeyen bir karakter. hayatı yaşarken işi eğlenceye vurup, soytarılıkla ömrünü uzatmaya çalışan bir kahraman.

zaman geçtikçe uyuşturucu kullanmaya, hayat kadınlarıyla olmaya başlar. hayat onun için hiç de önem verilecek bir şey olmadığı için intihar etmeyi dener. özellikle de alkolü, sigarayı ve uyuşturucuyu yozo’nun annesiz yaşadığı oral dönem eksikliklerini gidermede kullandığını söylemek mümkün.

kitapta yalnızlık, anlaşılmazlık, yaşamdan uzaklaşma duygusu öylesine güzel işlenmiş ki kitap içimi yavaş yavaş öldürdü diyebilirim. özellikle de ailevi sorunların işlendiği kısımlardan insanın artık kendiyle bağını koparmaya çalıştığı intihar denemeleri çok gerçek. yozo’nun dazai’den bir farkı olmadığını görebiliyorum.

sağlam bir psikoloji isteyen bu kitabı depresif zamanlarınızda okumanızı önermem. olabildiğince iyi hissettiğinizde okusanız bile kendinize gelemeyeceksiniz. bir süre japon edebiyatından uzak dursam iyi olur dedirtti
"bekleyen her şey bir gün solar ve ölür.
bu bir papatya da olabilir veyahut bir umut da.

sabahattin ali